
Hat eseri hattat Hüseyin KUTLU’ya aittir, cami çinileri, klasik İznik çinisi tekniği ile yaptırılmıştır, kıble cephesinde bulunan dört adet pano, büyüklük bakımından dünyanın en büyük camii panolarıdır. Nakış eserleri ve çinilerin desenleri mimar nakkaş M. Semih İRTEŞ’e aittir. Mihrap, minber,kürsü, taç kapılar mermer olup, klasik Osmanlı mimarisinde bulunan eserlere benzer tarzda çizilmiş ve Nihat KARTAL usta tarafından yapılmıştır. Ahşap kapılar künde tarzında olup Ahmet YILÇAY, vitraylar Abdulkadir AYDIN ve mukarnas işleri ise Ali TURAN ustalar tarafından yapılmıştır. Özel olarak düzenlenen ses tekniği ile vaazlar 60 km. çapındaki bir daire içinde kalan 275 adet camiye merkezi yayın sistemi ile yayınlanmaktadır. İmam efendinin talakatı ve müezzin efendisinin güzel sesi insanları etkilemektedir, kendilerine hayran kaldım. Zengin bir kütüphanesi vardır, şadırvanda özel dini günlerde vatandaşlara bal şerbeti sunulmaktadır.
Kayseri’nin Ağırnas ilçesinin Akçakaya köyünde başlayan hayat hikayesine Adana’da çırçır fabrikasında sırt hamalı olarak devam eden rahmetli Hacı Ömer SABANCI, hiç okula gitmediği halde hayat mektebinden pek iyi derece ve takdirname ile mezun olmuştur. Özel hayatlarında elleri çok sıkı olan Sabancı ailesinin birinci kuşak fertleri hayır işlerinde elleri sonuna kadar açıktır. Adana’da her mahallede, her semtte Sabancı Vakfının yaptırdığı ilk ve orta okul, meslek liseleri, öğrenci yurtları, kültür salonları, spor salonları, eğitim merkezlerini, İstanbul’da Engelliler okulu ve Eğitim Tesislerini, Ankara ve Artvin’deki öğrenci yurtlarını görebilirsiniz. Eğer Sabancı ailesi Adana’da Bossa, Sasa, Susa gibi fabrikaları inşa etmese idi Çukurova’da sanayi bu duruma gelmezdi ve yoksulluk devam ederdi. Hacı Ömer Ağa ve oğulları personellerini kendi evlatları gibi görmüşler ve mütevazi bir hayat sürmüşler, gösterişten uzak durmuşlardır.1974’te kurulan Sabancı Vakfı, son 10 yılda hibe programına 10 milyon lira, B.M. ile yürüttükleri diğer projelere de 3.5 milyon lira ayırmıştır.
“Kibir eşekliktir, ahmaklıktır.” diyen rahmetli Sakıp Ağa cebinde 20 liradan fazla para bulundurmazdı, o parayı da yoksul simitçiye verecek kadar fakir babası idi, anneleri Sıdıka Hanım, öğle yemeğini fabrikada işçilerle beraber yiyecek, basma fistan giyecek kadar tevazu sahibi idi. Her Adana’ya gidişimde Sabancı ailesinin eserlerini görüyor, onları rahmet ve minnetle anıyorum. İnşallah başka bir yazımda Hacı Ömer Ağa ile ilgili olarak büyüklerimizden dinlediğim gerçek hayat hikayelerini sizlere anlatmaya çalışacağım. Okuma-yazma bilmeyen Ömer Ağa bizlere hayat dersi, İlkokul mezunu Sakıp Ağa ise okumuşlarımıza ekonomi dersi veriyor. Mülk Allah’ındır, bizler emanetçiyiz, emaneti genç nesillere bırakıp gidiyoruz. Keşke her ilimizde bir Sabancı ailesi olsa idi.