
İnsanların hayatında önemli anlar, hatıralar ve iz bırakan kişiler vardır.
1977 yılında mesleğe başladığım Yenises gazetesinde yazılar yazan Cumali Cülük de benim unutmadığım, sevdiğim büyüklerimdendir.
Cumali Cülük ağabeyim bugünlerde hayatında ’’iz bırakanlar’’ı kaleme alıyor. Ortaokuldan öğretmeni olan Canan Kuştemir’i anlatmış bu kez..
Cumali Cülük’ün deyimiyle ‘’Canan öğretmenimiz esmerdi. Bildiğimiz esmer güzellerinden daha güzeldi. Güzel şiir okur, güzel konuşurdu. Kibardı ve dili tatlıydı. Güldüğü zaman yüzünde kara güller açardı. Kara kaşlıydı. Kırmızı giysisi ona çok yakışırdı. Giydiği mini etek ona çok yakışırdı. Yetmişli yılların ilk yıllarıydı. Her genç kız mini etek giyemezdi o yıllar. Cesurluğu giyim tarzına da yansıyordu. Saygı duyardık. Sadece Türkçe öğretmenimiz değildi, ablamızdı aynı zamanda. Unutmadan söyleyeyim, güzel de türkü ve şarkı söylerdi.
‘’Kara gözlüm gel gayrı.. İbibikler öter ötmez ordayım’ diye söylenmeye başladığında sınıf olarak kulak kesilir, dinlerdik.
Galiba ‘Enginde çek kürekleri yavaş yavaş, mehtap uyanmasın’’ şarkısını da çok güzel söylerdi.
Biz ortaokul 1. Sınıf öğrencilerine edebiyat ve musikiyi sevdirmişti. Türkçe dersinde zaman zaman roman okurdu. Okuması çok akıcıydı. Roman okurken bizi sıkmazdı. Sanki masal anlatır gibi okurdu. İyi hatırlıyorum, Pollyanna romanını okurdu. Romanın konusu, roman kahramanının her kötü durumdan iyi bir şeyler bulmasıydı. Yani bardağın dolu kısmını görmesiydi. O yıl bende Hayat Gerçekleri diye bir kitap okuyordum. Kitabın adından da anlaşılacağı üzere, hayatın gerçeklerini 4-5 paragrafta anlatırdı.
Kitapta ‘’Dökülen süte ağlanmaz’’ diye bir metin vardı. Tam Pollyanna’nın karakteri ile örtüşürdü bu atasözü. Ve benim hayat felsefem olmuştu. Dökülen süte ağlanmaz..
Ortaokul 1. Sınıftan hatırlıyorum. İlkokul anılarımı yıllar sonra anlattığımda da ablalarım hafızamın gücüne hayran olurlardı. Aman nazar değmesin.!.
İlkokul yıllarımda Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, pehlivan tefrikalarını okurdum. Rahmetli babam hergün gazete alırdı, bana okuturdu. Okuma zevki ve alışkanlığını babamla Canan öğretmenim vermişti bana. Hemen hemen her derste bana söz hakkı verirdi. Beni de severdi. Hatta bir Pazar günü evlerine kahvaltıya çağırmıştı. Kahvaltı masasında babası, annesi, kız kardeşi sınıf arkadaşım Vehibe, ben ve hocam vardık. Mükemmel bir kahvaltı hazırlamışlardı. Sevecen bir anne-babası vardı. Aile olarak mutluydular. Öğretmenimin insani vasıflarının yüksek oluşunun bir nedeni de ailesinin mutlu bir aile yapısına sahip oluşuydu. Bunu yıllar sonra anlayacaktım.
Birgün okuldan kaçmıştım. Öğleciydim. Üçüncü sınıftım Sinemaya gitmiştik arkadaşlarla. Okuldan kaçmamın nedeni resim öğretmenimin bana karşı tutumuydu. Resim öğretmenimiz, sandalyeyi masanın üzerine koyar, resim yapmamızı isterdi. Resim yapma yeteneğim yoktu, mahçup olurdum öğretmene.. Öğretmene mahçup olmamak isin resim derslerinin olduğu günler okulu kırardım. Canan öğretmenim müdür muavini olduğu için sınıf yoklamasında okulda olmadığımı anlamış olmalı ki, birgün beni odasına çağırttı. Beni dinledi ve sorunu çözdü. Ortaokul 3. Sınıfta müzik dersinden ikmale kalmıştım. Soyadım Cülük, sesim kargaydı. Müzik dersinin sınavında da öğretmenimizin yardımını görmüştüm. Canan öğretmenim öğrencileri kazanandı, kaybeden değil. Öğretmenim bu özelliği ile tüm öğrencilerinin sevgisini kazanmıştı. Darül dünyadan, darül bekaya intikal eden Canan öğretmenime, Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.’’
Ne mutlu Cumali Cülük ağabeyime.
Hayatında iz bırakanları unutmuyor ve kaleme alıyor. Bende mesleğe ilk başladığım 1977 yılını ve sonrasını unutmuyorum. Cumali Cülük ağabeyime saygı ve sevgilerimi sunuyorum.