Sarı ulak… Topak ulak…
Söbe ulak… Gemlik, Kalamata…
Yeşili, siyahı…
Salamurası, hurması…
Yöreye göre daha nice çeşitleri var zeytinin.
Bakkalı… Çakkalı…
Kasabı, marketi…
Tamircisi… parfümcüsü..
Hırdavatçısı… Nalburu…
Tuhafiyecisi… Bezirgânı…
Mobili, seyyarı…
Kırtasiyecisi…
Köylüsü şehirlisi…
Ma’seresi, Zeytin pazarı…
Bir tek eczanelerde satılmıyor.
Aklınıza gelen / gelmeyen her yerde zeytin ve zeytinyağı pazarlanıyor.
Adana’yı, Mersin’i,Silifke’yi, Mut’u v.s saymıyorum, sadece Tarsus’ta milyonlarca zeytin ağacı var. Yılda on binlerce ton hasat yapılıyor.
Bir de İskenderun, Hatay ve diğer çevredekileri katarsak büyük bir potansiyel var.
Bütün bunlar var da bu kadar büyük potansiyelin bir birliği yok ne yazık ki…
Ant birlik, Tariş, Marmara birlik gibi örneğin…
Üretici zeytinleri topluyor satacak pazarı yok.
Tek başına ne kadarını satar ki…
Elbette birkaç büyük firma var ama birlik yok birlik!
Vatandaş ürettiği zeytinyağını pet şişe ya da bidonlarda pazarlamaya çalışıyor.
Oysa güzel bir ambalajı olsa albenisi ve pazarı çok olmaz mı?
Sadece yukarıda saydığım yerlerde satılmaya çalışılıyor.
Zeytin,biz insanlar için sadece meyve olarak değil alternatifleriyle de kıymetli…
Sofralık, yağlık durumundan başka; kolonyası, kremi, losyonu, reçeli, sabunu, parfümü, pirinası hatta yakıt oluşuyla da yüzde yüzü değerli bir ürün...
Birlik yok ki entegre tesisi olsun.
Yıllar önce de bu konuya parmak basmış bu yöreye bir birilik kurulmasını yazmıştım.
O zamandan bu zamana çok şey değişti.
Zeytin ağaçlarının milyonlarcası dikildi.
Değişmeyen tek şey yerinde saydığımız.
Artık ZEY-BİR’i(ZEYTİNCİLER BİRLİĞİ) kurmanın vakti gelmedi mi?
Hadi ne duruyorsunuz kollarınızı çemirlesenize (sıvayın).