Çocukken ,”Mustafa Mıstık.
Arabaya kıstık.
Üç mum yaktık.
Seyrine baktık!” diye oyunlarda tekerleme söylerdik.
Geçenlerde bir arkadaşla sohbet ediyoruz.
Üniversiteyi kazanan kızından söz ediyordu.
Kızı üniversiteyi kazanınca bütün ders kitaplarını ateşe vererek yakmış.
Aferin mi demeliyim,yoksa iyi halt mı etmiş diye kızgınlığımı belirteyim bir süre karar veremedim.
Sonra da…
Açtım ağzımı,yumdum gözümü!
Bak arkadaş kızın yanlış yapmış. Hem de çok büyüğünden diye söze başladım.
Üniversiteyi kazanmış tamama. Tebrikler…
Kitapları yakmak da neyin nesi?
Yakacağına üniversite sınavlarına hazırlık yapan bir başkasına verseydi ya bu kitapları…
Hadi verecek birini bulamadı, geri dönüşüm de mi aklına gelmedi.
Bu kitapları yakmakla kaç tane çam devirdi sen biliyor musun?
Ha ormanı yakmış, ha kitaplarını…
Ağaç yokluğundan ülkemizde kâğıt fabrikaları kalmadı be.
Matbaacı ha bire zam üstüne zam yapıyor.
Niye?
Kâğıtlar zamlanıyor da ondan?
Dolar fırlamış almış başını gidiyor.
Buna paralel olarak matbaacı da zam yapıyor.
Arkadaş para bile kâğıttan değil mi?
Sen kızda sevincinden kitaplarını yakıp seyrine bakıyor.
Oooh ne alâ!
Kazandık mı kazandık.
Tamam…
Sevinmeli miyiz?
Elbette…
Hatta müziği açıp göbek bile atsak yeridir.
Sakın ha sakın kitapları yakmak olmasın bu sevincin alevi!
Mustafa mıstık tekerlemesini söyleyecek kadar artık çocuk değiliz.
Üniversiteliyiz…
Aydınız…
Ülkenin geleceğiyiz.
Öyleyse?
Üniversiteli kızımızın ateşe verdiği her kitap ve defterinde bunun ateşi elini de cebini de yakacağını da bilmeliyiz.
Yakmak israftır çünkü.
Devir yakma değil, tasarruf devridir.
Arkadaşın sevincine alkış tutamadım, ama lafı da gediğine koyduğumdan eminim.