Hacer Nine, 1890’lı yıllarda dünyaya gelmiştir, Ali isimli bir gençle evlenir. Hacer nine, yeni gelin ve hamile iken Çukurova Fransızlar tarafından işgal edilince kocası Ali, Kuva- i Milliye’ye katılır ve Eshab-ı kehf Dağı civarında Bağlar mevkiinde yapılan muharebede Kozan’lı yüzbaşı Mustafa Nail bey ile birlikte şehit düşer. Şehit Ali’nin kanlı milis üniforması, kalpağı ve çamaşırları Hacer Nineye teslim edilir. Hacer nine, kızı Munise’yi dünyaya getirir, büyütür ve gelin eder. Munise teyzenin oğlu Ali, dedesinin ismini taşımaktadır, benim liseden okul arkadaşım ve eşimin akrabasıdır.
Hacer nine, şehit kocasına ait kanlı elbisesini 40 yıl sandıkta saklar ve kızına vasiyet eder ki ölünce kefeninin üzerine konulacaktır. Hacer nine, 1960’lı yıllarda vefat edince vasiyeti gereği kanlı şehit elbisesi ve çeyizi kefeninin üzerine konularak onlarla birlikte toprağa verilmiştir. Mahallemizde Siddi nine vardı, sokak kapısının önüne otururdu,yanına gider, hatıralarını dinlerdik, Birinci Dünya Savaşı yıllarında mahallemizde bulunan askeri hastanede gönüllü ve ücretsiz olarak askerlerimizin kanlı ve kirli çamaşırlarını yıkarmış, Sultan 2. Abdühamit zamanında genç kız imiş, yaşayan tarih idi, Balkan, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, 2. Dünya Savaşını görmüştü,bir deri bir kemik kalmıştı, son zamanlarında çocuklaşmıştı, bizi görünce eksik eteğim diyerek kaçardı, yüz yaşında vefat etti
Toros Dağlarında Hacı Hamzalı isminde bir Yörük köyü vardır, bu köyün yaklaşık 40 kadar genci Çanakkale Savaşına gider ama hiçbiri geri dönemez, orada şehit düşerler. Yeni yetişen 15-16 yaşındaki gençler ise, kurtuluş savaşında bir köy imamı olan Molla Kerim komutasındaki Çeliktaş müfrezesine katılırlar. Bu müfrezeye ait siyah beyaz bir fotoğraf buldum, ellerindeki tüfekler çocukların boylarından daha büyüktür, çocukların bıyık ve sakalları henüz çıkmamıştır. Adana mıntıka kumandanı Tekelioğlu Sinan Paşa, Fransız birliklerinin Mersin’e silah ve asker sevk edeceğini haber alınca acilen Molla Kerim’in Çeliktaş müfrezesi engelleme emrini alınca dümdüz olan ovada Keloğlu köprüsünde pusu kurarlar. Ancak Fransız ordusu çok güçlüdür, Molla Kerim kuvvetlerine yardım gelmez, çok zayiat verilir, cephane tükenince sağ kalanlar telsi olurlar ancak Fransız ordusundaki bir Ermeni lejyoner Molla Kerim’i tanıyınca ihbar eder, Molla Kerim’i şehit ederler ve başını gövdesinden ayırarak süngü ucuna takarlar, esir gençleri halatlarla bağlayarak şehre doğru yola çıkarırlar ve Berdan köprüsünde tüm gençleri kurşuna dizerler, 279 kişiden oluşan müfrezenin tamamı şehit düşmüştür. Molla Kerim’in kesik başını getirerek şehirde teşhir ederler. Ailemizde babam, halam, büyüklerimiz şahit oldukları bu olayı her defasında anlatırlarken herkes ağlardı. Bu tarihi olayı niçin yazdım?
1922 yılında Hacı Hamzalı köyünde genç ve orta yaşlı erkek kalmamış, köyün en güzel kızı çok yaşlı, kambur ve engelli bir adamla evlenir. Güzelliği dillere destan olan bu Yörük kızına niçin bu dedesi yaşındaki engelli adamla evlendiğini soran kişilere genç kızın verdiği cevap ülkemizin o yıllardaki nüfus durumunu ortaya koymaktadır: “ Bu ve civar köylerde evlenilecek bu ihtiyardan başka erkek kalmadığı için bu adamla evlenmek zorunda kaldım.” diyor. 1921 yılında annem dahil ailemizin tüm kızları 12-13 yaşlarında gelin edilmek zorunda kalınmıştır, mahallenin en büyük genci olan babam 17 yaşındadır. Kurtuluş Savaşında mevcut ortam ve şartları bilmeden ahkam kesen şarlatanlar önce tarihini öğrensinler. Çocukluğumuzda, Kurtuluş Bayramında üniformalı ve silahlı milislerin en önünde Kuva-i Milliye reisleri, müfreze komutanları, milisler, omuzlarında top mermisi taşıyan şehit eşleri veya şehit kızları babalarının kıyafeti ile resmi geçitte yerlerini alırlar, o yoksul fakat gururlu gazileri, unutmak mümkün değildir. Sizlere dört dizi halinde tanıtmaya çalıştığım bu yoksul fakat asil hanımefendiler, savaşın tüm acılarını yaşamış, çilekeş cennetlik kadınlarımızdır. Yoksul oldukları halde tekrar evlenmediler, ölünceye kadar yas tuttular, iman ve edeplerini muhafaza ettiler.